İnsan sosyal bir hayvandır. O nasıl olsa da bir başka kimseyle yaşamaktadır. O kimseyle ilgilenmese de kendiyle irtibat kurar. Bunun nedeni insanın insan edeceyi dilden kaynaklı. Dilsiz insan yoktur. İnsanın toplumda büyümesinden sonra ve dile sahip olandan sora o sosyalaşır. Ama insan bir toplumda kalmak her zaman istemez ve bu yüzden göç eder. O toplumsal olsa da toplumun bir parçası değildi ve anatoplumundan kopmakla iradesin ve bireyliğin ortaya koyar.İnsan toplumu değiştirir veya toplumun değişmesine engel olur ve her halde toplumun oluşumunda payı var. Bu yüzden o sosyal yönün yanında bir tarihsel varlıktır. Göç etmek bir iyi ya daha iyi durum için yapılır belki ama göç etmemek her zaman toplumdan memnuniyet duymak anlamında olamaz.
Bu arada insanın toplumun durumu bir somut şey değil. Bir toplum sadece bir tür görünmüyor. Her toplumun durumu bireylerin yansıtması takdirde, yani her toplumda sadece bir durum, zihniyet ve yaşam yaşanmıyor. Ama buna rağmen bir özellikleri var.
İnsanın toplumsal olmağı onu diğer toplumsal varlıklar gibi yapmıyor, insan toplumun bir parçası olmuyor ama toplum onun bir parçası olur. Tam bu yüzden göçmenlerin çoğu zihinsel olsa bile göç ettiği toplumun hakkında düşünmek devam eder. Bir toplumdan göç etmek, o toplumdan kopmak anlamında değil. Dil, tarih, sevdalar, meraklar ve insanoğlunun çok şeyleri onun ana toplumundan kaynaklı. Tam bu yüzden insanın toplumsal olamağı onun en derin özelliklerinden birisidir.
Sonuçta topluma derin bir saygı duymamız, onun hiç şeyin beğenmesek de onu soyut bir anlamda bizi biz ettiği yapan bir faktor görerek bizde yaşayan ve bizle ölen bir varlık olan özellik görerek yaşamağı öneririm.
İnsan toplumsaldır o zaman anatoplumun kendinde korumalı ve onu saygıyla sevmesi onu kendin sevmek gibi huzura kavuşturur. Bu hiç zaman muhafizekar olmak anlamında değil. Ana Toplumda devrimci olmak ya duymazlık olmak bile toplumu insanın içinden kaldıramaz. O zaman ana toplumla barış, kendinle barış demektir.